Zaman Hakkında Düşüncelerim

Hayatta daha nice uğraşlar içinde farkında olmadan beklemiş olduğum zamanları düşünüyorum. İnsan ömrü denilen şeyi, anahtar deliğinden süzülen bir dumana benzetirim çoğu zaman. Çünkü zamanın farkında olan herkesin dudağından, aynı cümlelerin döküldüğünü görüyorum. Zaman ne de çabuk geçiyor.. Evet zaman geçiyor. Delice geçiyor hemde. Çılgınca geçiyor. Durdurulamaz bir hızla geçiyor. Öyle ya da böyle hep geçiyor. En büyük aşklar üzerine edilen yeminleri unutturarak geçiyor. Sonra yine aynı şeyi söylerken buluyorum kendimi. Zaman ne de çabuk geçiyor.

Hayat sanki bir bekleyiş gibi geliyor bazen. Derken ardından Montaigne’nin o meşhur sözü geliyor aklıma : ”Tüm günler ölüme gider, sonuncusu oraya varır” Acaba sahiden de bu bekleyiş, sadece bir gün bir yerlerde ölmek için olabilir mi? Yaptığımız ve uğraştığımız onca şey, sadece bu bekleyişten biraz olsun kaçmak için mi? Ya da bu bekleyişe bir anlam kazandırmak için mi? İşte tüm bu soruları merak ediyorum.

Ellerime baktığım zaman, yaşayan bir canlı organizma olmanın verdiği garip bir hisse kapılıyorum. Bu hissin garip olması ise, büyüyüp gelişmekte olduğumu bildiğim gibi, aynı zamanda bedenimin çürüdüğünü de biliyor olmam. Çiçekler baharı bekliyor, güneş sabahı.

Anlar, dakikalar, saatler, günler, aylar ve yıllar. Bir nehir gibi zaman, nasıl da akıyor durmadan. Denizle buluşma sevdasıyla akan su gibi varlığın ve yokluğun sahibine doğru yol alıyor insan. Hayat bir bakıma insanın zamanla imtihanıdır. Arazinin meyline göre akan su misali zaman, bazen çetin geçer bazen durgun.Her insana verilen eşsiz değerdeki bir gün aynı ve eşit ancak günün içini doldurmak insan sayısı kadar farklı. Zaman; canlılığımız, hayatımız, geçmişimiz, anımız, geleceğimiz, sevgimiz, nefretimiz, iyiliğimiz, kötülüğümüz velhasıl neyimiz varsa insan olarak koynunda saklayan ve hayatımıza anlam katan yegâne varlığımızdır. Başlangıcını ve bitişini bilmediğimiz gibi içindeki yol ayırımlarına da hâkim olamadığımız, bize bağışlanmış olan ömrümüzün ev sahibi zaman. Hani Nazım Hikmet’in “Bir kıvılcıma”, Necip Fazıl’ın ise “İnsanı öğüten çarklara” benzettiği zamandan söz ediyoruz.

Hayatın yolcuları olarak, zamanda bir anlam yakalamanın peşinde geçiyor ömrümüz. Bazen bir ömür yetmiyor maalesef hayatın anlamıyla buluşmamız için. Zira “Ben kimim? Bu dünyada niçin varım?” sorularına kendini tatmin edecek bir anlam veremeyenler, daima gelgitlerle dolu bir ruh haline sahip oluyorlar. Dostoyevski’nin de dediği gibi “ Belirsizlik, en kötü ihtimalden daha acı vericidir.”

Diğer yazılarımı okumayı ihmal etmeyin.

Yazar Hakkında
Toplam 270 yazı
Üzgün Kiraz
Üzgün Kiraz
Yorumlar (Yorum yapılmamış)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

×

Bir Şeyler Ara